13 Kasım 2012 Salı
İZMİR'DE DE ÜŞÜNÜR !..
Çocukluğumda ısınma gereksinimi mangal ve kömür sobasıyla karşılanıyordu. Misafir odasında da kullanılmayan bir şömine ( bacasıyla ilgili bir sorun vardı galiba ) ve büyük bir çini soba vardı..
İki katlı büyük bir Rum eviydi doğduğum ev ve yaklaşık 3,5-4 metre yüksekliğinde tavanları olan dört büyük odası ve çok geniş bir terası vardı, Buca Ortaokuluna bakan ( şimdiki Buca Lisesi ).. Talaş ve tahta yakılarak ısıtılan büyük bir termosifonu ve kurnası filan olan bir de banyosu vardı..
Sabahları kalkıldığında sobadan önce mangal yakıldığını hayal meyal anımsıyorum.. Çay önce mangalda demlenmeye başlardı ; çünkü soba yakmak için küçük bir merasim gerekiyordu.. O kocaman oda yine de, en soğuk günlerde bile, kömür sobasıyla sıcacık olurdu kısa sürede..
Buca'da Levantenlerin evlerinde eskiden "tandır" denilen ; yorgan, seccade veya battaniye örtülü ; dört köşeli bir masanın altına konan delikli bir sacla kapalı bir mangal kullanılırmış. Bunun kullanımı 1930'lu 40'lı yıllara kadar devam etmiş bazı Levanten evlerinde..
Chandler ; 18. yüzyıl sonlarına doğru, İzmir'de Avrupalılar tarafından inşa edilenler dışında, evlerde genellikle baca ve ocak yeri düşünülmediğini, soğuk havalarda odun kömürü yakılmış bir mangalın masanın altına yerleştirildiğini ve masanın üstüne bir halı ya da işli bir yatak örtüsü serildiğini, bunların yanlardan yere kadar indiğini, ailenin masa etrafında çepeçevre oturarak örtünün altından ellerini ve ayaklarını ısıttıklarını yazar.. Altı yanmaması için teneke levhayla kaplanmış olan böyle bir masanın etrafına oturanların, bazen, soğuk havalarda örtü ya da yorganı çenelerine kadar çekmeleri olağandır. Öyle ki, kış aylarında İzmir'de yabancı bir ziyaretçinin ev sahibi ve sahibesini böyle örtüler altında bulabileceği ve bunu yanlış yorumlayarak onları rahatsız etmiş olduğu zannına düşebileceği anlatılmaktadır.
19. yüzyılın ortalarına doğru, İzmir'de sobanın da bazı evlerde yavaş yavaş kullanılmaya başladığını, ancak bu uygulamanın hala çok ender ve yalnızca bazı Frenk ailelerinde yer alabildiğini görüyoruz. Bu husus 19. yüzyıl sonlarında da doğrulanmakta ve kentte ısınmanın çoğunlukla tandırlarla yapıldığı anlaşılmaktadır.. Bu, zengin ailelerin evlerinde de böyle olmuştur. Whittall ailesinin yaşamını konu alan bir anı kitabında ; Bornova'daki köşkün yalnız yemek salonunda bir kömür sobası bulunduğu, tüm diğer odaların böyle bir lüksten yoksun olduğu anlatılmaktadır.. Bahsedilen İzmir'in en büyük ve en zengin ailelerinden biridir !..
Bu yerlerde kış aylarında, gereken ısıtma, zemini ve üstü çinko kaplı, yanları açık kare bir kutuyu andıran bir masa içine konan odun kömürüyle sağlanmaktadır. Anı kitabında, üzerine pamuklu bir yorgan konmuş olan bu tandırın, 1880'lerde Ida Pfeiffer'ın tanımladığının aynısı olduğu kaydedilirken, tandırla ısınmanın çok hoş ve insanı gevşeten bir olay olduğuna işaret edilmiştir. Aynı anlatıma göre, 90 -120 santim boyunda olan bu masanın etrafında, yorganı göğsüne kadar çekecek şekilde, en az altı kişi oturabiliyordu.
Tandır sefaları sırasında dikkat edilecek hususlardan biri, hanımların daha iyi ısınabilmek için eteklerini fazla yukarıya çekmiş olma olasılığına karşı, yorganın gerekli uyarı yapılmadan çekilmemesiydi !..
Köşkte çalışan ahçı kadının, kahvaltı hazırlığından da önce ilk görevinin bu tandırları yakmak olduğu belirtilmektedir..
Esen kalın..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder