2 Mart 2013 Cumartesi

ESKİ KABADAYILAR !..

     

   18.yüzyıl ortalarında İzmir kentini tehdit eden bir olay vardı : Sarıbeyoğlu Olayı...
   Fransa Konsolosluğu kayıtlarından aktarılan belgelere dayanılarak derlenen anlatımda ( Ömer Sami Coşar, "Fransa'nın İzmir Dosyası" ) Sarıbeyoğlu Mustafa'nın Denizli'nin önde gelen ailelerinden bir ağa olduğu, ancak Aydın paşasının haksız ve yakışıksız davranışlarına uğraması üzerine 200-300 adamıyla dağa çıktığı, paşanın Babıali'ye başvurarak Sarıbeyoğlu'nu asi ilan ettirdiği, üzerine asker gönderildiği, bu arada adamlarını 800-900 civarına çıkaran ağanın, üzerine gelen devlet güçlerini yendiği ve daha da güçlenerek vilayeti haraca bağlamaya başladığı anlatılmaktadır. 1738 yılının 25 Mart'ında, ağanın İzmir'e geleceği ve kenti yağma edeceği haberi gelmiştir. Burada, Fransa Konsolosunun mektubundan bir bölümü aktaralım :
"Kentte korku öylesine büyümüştü ki, bütün Frenk tüccarlar ve İzmir'in ileri gelenleri, körfezde bulunan 40 kadar gemiye ailelerini, servetlerini, evlerinde değerli ne varsa nakletmişlerdi. Bu gemilerin 26'sı Fransız yelkenlileriydi. Gemilerimizde yer bulamayanlar, günlüğü 3, 4, hatta 5 kuruşa sandallar kiralayarak açıktaki gemilerin arasına sığındılar.."
   Bunu izleyen 28 Mart günü kentin çevresinde Bornova, Narlıköy, Hacılar ve Kavaklıdere köylerinde yabancılara ait bütün evler yakılıp yağma edilmiş, Seydiköy ve Buca'da İngilizlerin evleri yıkılmıştı..
   Sarıbeyoğlu'nun daha sonra aradaki uzlaşma gereğince, kendisine 30 kese para ödenmesi üzerine İzmir'den içerilere çekildiği, ancak, tarımsal alanlardaki ürüne el koyduğundan kentte kıtlık tehlikesi baş gösterdiği, buğday fiyatlarının alabildiğine yükseldiği anlatılmaktadır. Kervan yolları kesilmiş, kentte ticaret yaşamı hemen hemen durmuştu. Sonunda Osmanlı ordusu harekete geçmiş, Sarıbeyoğlu yenilgiye uğratılarak öldürülmüştü..
   Kentte, çoğunluğu yabancılardan olmak üzere, koruyucu bir sur yapımı için para toplanmış, ayrıca, yabancı tacirler ve konsoloslarca, toplarla donatılmış sağlam giriş kapıları inşası için parasal katkılarda bulunulmuştu.
   Frenk caddesinin güvenliğini sağlamak üzere dört büyük kapının inşa edilmesine ilişkin bir projenin finanse edilmesi, hatta inşaatına başlanması da, yabancıların kendilerini korumak için yaptığı işlerdendi..
   Fransa Konsolosunun görüşü şöyleydi : "Kent içinde güvenliği sağlamak için Müsellimin emrinde 10-12 yeniçeri var. Kente yetmeyen bu kuvveti dışarı göndermesi mümkün değil. İngiltere Konsolosu ile de görüştüm. Tek çare, İzmir'e bir paşanın atanmasıdır. Biliyoruz ki, paşa ve askerlerin gelmesiyle halk ve bizler üzerindeki vergi ve bağış baskısı artacaktır. Ama, her şeye rağmen tüccarlar buna razıdırlar.."

   1950'li yıllarda ise, kentin belirli bölgelerinde egemenlik kurmuş ünlü kabadayılar vardı. Bu dönemin kabadayıları, yanlarında adamlarıyla dolaşan, genellikle ayakkabılarının arkasına basan, ceketlerini yana atan ve tespih çeken tiplerdi.
   Menemen ve Karşıyaka, Menemenli Bahri'nin ; Karşıyaka'nın bir bölümünden başlayarak Basmane'ye kadar olan bölge, Bayraklılı Fethi'nin ; Bornova bölgesi "Dilsiz" Recep'in ; Tepecik, "Boşnak" Vehbi'nin ; Eşrefpaşa, "İmanım" Mehmet Ali'nin ; Basmane ve Konak ise, "Baunaki" Yaşar adında bir tüccarın egemenliğindeydi...
   Halkın bu kabadayılardan şikayetleri olduğundan, 1950'lerin başlarında Emniyet Müdürü olarak görevlendirilen Halim Saatçi, bir genelge yayınlayarak önce kabadayıların giyim kuşamlarını değiştirmeye çalışmıştır.
   Ayrıca, yeni Emniyet Müdürü, bu genelgeye uymayanları kendi yöntemleriyle cezalandırarak onları etkisizleştirmiş, olaylar azalmıştır..
   Kabadayıların bu dönemde Emniyet Müdürü tarafından cezalandırılma biçimleri, pek çok kişi tarafından hatırlanmaktadır. Suç işleyen kabadayılar polis arabasıyla Belkahve'nin ilerisinde indirilip buradan İzmir'e kadar yaya yürümek zorunda bırakılırlardı. Hatta işledikleri suç ağırsa, buraya çıplak olarak da bırakıldıkları, döneme tanıklık etmiş olanlarca anlatılmaktadır..
   Bu yıllarda bazı lakaplar taşıyan ve herkes tarafından bilinen ünlü sabıkalılar da bulunmaktadır. Dönem dönem dolandırıcılık, uyuşturucu kullanma gibi suçlardan yargılanan "Fırıldak Ömer" gibi.. Ayrıca, "Alsancak Vampiri", "Bayındır Canavarı" diye adlandırılan sabıkalılar da vardı...

 

   Bu kabadayıların sonunda düştükleri Konak'taki eski cezaevinin, gerek çok işlek bir yerde olması ve gerekse çarşıya çok yakın olması, bazı olumsuzluklara yol açmaktaydı. İlçe Jandarma Komutanlığı, cezaevinin hemen yakınında olmasına karşın, zaman zaman tutuklular buradan kaçabilmekteydi. Ayrıca kaçağın hemen kalabalığa karışabilme şansına sahip olması, cezaevi görevlileri ve jandarmanın müdahalesini engelleyebilmekteydi..
   Böylece 1953 yılında Buca Cezaevi'nin ihalesi yapılmıştı. Cezaevinin planı, Amerika'nın ünlü Sing Sing Cezaevi planına uygun olarak çizilmişti.
   Buca Cezaevi'nin inşaatı sürerken, tamamlanmış olan bölümler kullanılmaya başlanmış ve 1959 yılı Ağustos ayında Konak'taki tutuklular buraya taşınmıştı. Konak Cezaevi'ndeki 705 tutuklu, yeni cezaevine ESHOT otobüsleriyle taşınmış ve on saatlik bir çalışma sonunda taşınma işlemi tamamlanmıştı..
   12 yıl kervansaray, 196 yıl da cezaevi olarak kullanılmış olan eski cezaevi boşaltıldıktan sonra binanın tarihi anahtarı, 29 Ağustos 1959'da, Maliye'ye teslim edilmiş ve hemen ardından da yıkım işlemi başlamıştı..

  

2 yorum:

  1. Boşnak Vehbi rahmetli dedemin hapishane arkadaşıymış. çok olayı ve öyküsünü dinlemiştim. Halim Saatçı'nın da caydırma biçimini.Bu arada Belkahve değil Sabuncubeli dir. Halim müdürü bıraktığı adamı arabasına alana da vatandaş muamelesi yaparmış. Vehbi ile ilgili bir kaç yazı dizisi Sema Manduz tarafından yayınlandı.

    http://www.gazeteturka.com/author_article_detail.php?
    id=2808selamlar.

    Necat Çetin Tepecik Şehit Fazıl Bey Ortaokulu Müdürü Tel: 0533 3017955

    YanıtlaSil
  2. rahmetli babam o tarihte karsıyaka komseriymis olusturulan ekipte bizzat calısmıs.

    YanıtlaSil