3 Nisan 2013 Çarşamba
YABANCILARIN GÖZÜYLE İZMİRLİLER ( 1 ) ...
19.yüzyılda İzmir'de Levanten ailelerin büyük bir kısmının son derece rahat ve zengin bir yaşam sürdürdüklerinden kimsenin kuşkusu yoktur ve bu gerçek, bütün yazarlar ve gezginler tarafından adeta ağız birliğiyle doğrulanmaktadır. Buna rağmen bu yaşamın da kendine özgü bazı ufak tefek dertlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Yabancı aileleri İzmir'e bağlayan ve İzmir'de yerleşmelerini teşvik eden belli başlı nedenin, burada kolay para kazanma ve kolay bir yaşam sürdürme olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu şekilde, İzmir'de yüzyıllar boyunca ticari birtakım yazıhaneler kurulmuş ve bunlar çoğu kez babadan oğula geçerek ailenin İzmir'e yerleşmesi ve kökleşmesiyle sonuçlanmıştır..
Ancak kuşkusuz bu arada anavatanla bağların tamamen koparılmış olduğunu söylemek de mümkün değildir. Böylece özellikle varlıklı aileler bu bağı koparmamak için erkek çocuklarını daima, öğrenim için kendi ülkelerindeki akrabalarının yanlarına göndermeye çalışmışlardır. Bunların bir kısmının ailelerinden uzaklaşarak kendi ülkelerinde yerleşme eğilimi gösterdikleri de görülmektedir ve anlaşıldığına göre, bunların sayısı da pek az değildir. Öyle ki, bu eğilimin sonucu, İzmir'deki Levanten aileler arasında genç yaştaki erkeklerin sayılarında önemli bir azalma şeklinde kendini göstermiştir. Konu, 19. yüzyılın ilk yarısında İzmir'de bulunan bir gezginin, Francis Hervé'nin, "A Residence in Greece and Turkey" adlı kitabındaki gezi notlarında ilginç bir şekilde anlatılmaktadır :
"Öyle sanıyorum ki, ailelerin büyüklüğü yönünden, İzmir'e rakip olabilecek çok az yer vardır. Öyle ki, Frenk sosyetesi içinde, evlenecek çağda genç kızların sayısı neredeyse bir ordu oluşturabilecek çokluktadır. Bunları birinci ve ikinci sınıf diye ayırırsak, toplam sayıları 400 civarında olup bunlardan 84'ü birinci sınıfa mensuptur.. Gerçekten de ziyaret ettiğim evlerin hemen hepsinde evlenmemiş yaşlı hanımlarla karşılaştım.. Sınıfların ayrımındaki değer yargıları ise benim hiçbir zaman anlayamayacağım cinsten.. Öyle ki, iyi tahsil görmüş, kibar davranışlı, güzel bir evi ve ticarethanesi, büyük bir serveti olan cömertçe ve rahatlık içinde yaşayan biriyle tanışırsınız ; ve bu kişinin neden birinci sınıf içinde yer almadığını öğrenmek istediğinizde size verilecek yanıt ; bu nedenin, gencin Ermeni ya da Rum olmasına bağlar..
Öte yandan, İzmir'de birinci sınıfa mensup genç kızlardan bazılarının şaşılacak derecede bilgisiz olduklarını işittim. Genç erkekler, genellikle, en azından okuyup yazabilecek derecede eğitim görmüşlerdir ve hepsinin dil öğrenmeye karşı belirli yetenek ve merakları vardır. Öğrendikleri ilk dil ise Rumca olmaktadır. Çünkü bütün hizmetçiler Rum'dur. Rumca'nın ardından İzmir'de sosyetenin dili kabul edilen Fransızca gelir. Daha sonra İtalyanca sırayı alır. Bu arada kimi de Türkçe öğrenir. Ancak çok ilginç nokta, İzmir'de yerleşmiş ve yerli hanımlarla evlenmiş olan İngiliz, bazen Fransız, Alman ve diğerlerinin, belirli bir yaşa gelinceye kadar çocuklarıyla kendi öz dillerinde konuşamamaları ve onlarla Rumca anlaşmak zorunda kalmalarıdır !.."
İzmir'de yabancı genç kızlar, flörte büyük bir rahatlıkla ve memnuniyetle olanak verirler ve çok da cömert davranırlardı. Ancak bu ödün, hiçbir zaman kendilerinden istenilen noktaya kadar götürülmezdi. Evlilik, genç kızların ana amacıdır. Bir kere evlendiler mi artık roller değişmiştir. Bu kez, uyanık davranma ve aşırıya götürmeme görevi onlardan çıkmış, kocalarının işi olmuştur..
Bu bakımdan, Levantenlerle ilgili olarak çevrede yaygın, "Chi vuol far la sua rovina prende la moglie Levantina" ( mahvolmak istiyorsan bir Levanten hanım alacaksın ) atasözünün pek de boşa çıkarılmadığı tahmin edilebilir !..
Francis Hervé, Levantenlerle ilgili gözlemlerini aktarmaya devam ediyor :
"Kentte Frenk halkı için, kişinin hangi ulustan geldiği pek önem taşımaz. Zaten hangi kökenden gelmiş olurlarsa olsunlar, İzmir'de birkaç yıllık bir yaşam bunların hepsini tipik bir Levanten haline sokacaktır..
Tipik Levanten, hiçbirini iyi bilmeden, pek çok yabancı dili kötü ve yanlış konuşabilen kişidir. İzmir'de kullanılan Rumca zaten Yunanca'nın kötü bir kopyasıyken, bir Levanten'in öğrenip konuştuğu, onun da bir derece daha kötüsüdür. Levanten aynı zamanda, çıkarını son derece iyi bilen bir kişidir ve herhangi bir olanak bulduğunda ya sizinle bir pazarlığa girişmek ya da tek bir gün içinde bile çok değer değiştirebilen paranız üzerinden bir kazanç elde etmek fırsatını kaçırmayacaktır. Herhangi bir nedenle yararlarıyla bağdaştıramadığı durumlarda, sorularınızı karşılamaktan kaçınır. Yanıtları genellikle kaçamaklıdır. Buralarda, benimsedikleri Doğu adetleri sonucu, Avrupalı tacirler ile kıyaslandıklarında, Levantenlerin tembel oldukları, buna karşılık gösterişe son derece merak sardıkları görülür. Bu nedenle çok sarf eder ve az biriktirirler..
İzmir'in Frenk halkı arasında yaşam biçimi de hayli standartlaşmıştır. Genellikle, sabah saat 8 ile 9 arası kahvaltı yapılır. Öğle yemeği saat 1'dedir. Yemekten sonra, kış ayları dışında, herkes birkaç saatlik bir uykuya dalar. Bu genellikle öğleden sonra 2 ile 5 arasını doldurur. Bu süre içinde tüm ticarethane ve yazıhaneler kapalıdır ve Akdeniz'de yaygın bir deyişe göre sokaklarda, 'Köpekler ve İngilizler dışında' canlı hiçbir varlığa rastlanmaz !. Akşamın 8'i, yemek ya da çay, ya da her ikisinin birden alındığı zamandır. Bundan sonra, hanımlar birbirlerinin evlerinde toplanırlar ; erkeklerse çoğunlukla gece yarısına kadar vakit geçirdikleri gazinolarına giderler.."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder