15 Nisan 2013 Pazartesi

ESKİ İZMİR'DE TOPLUMLAR ARASI SOSYAL İLİŞKİLER...

  

    C. Wilkinson, 1806 basımı "A Tour Through Asia Minor and the Greek Islands" adlı kitabında, İzmirlileri ve kentin Levanten sosyetesini şöyle anlatıyor :
"İzmir, ister öğrenmek, ister eğlenmek amacıyla olsun, seyahat eden bir yabancı için kalınabilecek en iyi yerdir. Burada, gerek kentin içinde ve gerekse sayfiye alanlarında her türlü eğlenceyi bulabilirsiniz, hoş bir toplulukla karşılaşırsınız. Tacirler ve konsoloslar, her gece, sosyal ilişki ve temasların zevklerine şarkı ve dansın da katıldığı partiler verirler. Konukseverlik, İzmir tüccarlarının çok hoş bir özelliğidir. Burada bulunduğumuz sırada, verdikleri yemek, resepsiyon ve balolara sık sık katılma olanağı bulduk. Kanımca buradaki vatandaşlarımızın yaşam düzeyi, İngiltere'de bize öğretilenlerin çok çok üstündedir..
Çok avantajlı ticaret olanaklarının yarattığı çekicilik, Avrupa'nın her yerinden gelen çeşitli ulusları İzmir'de bir araya getirmiştir.. Özetle, bu kişilerin kendi aralarında, dış görünümüyle son derece dostane ilişkiler içinde yaşadıkları görülür. İzmirlilerin, yabancıları karşılama ve eğlendirme konusunda da samimi bir konukseverlik sergilediklerini söyleyebiliriz..."



   N. Parker Willis adlı Amerikalı bir gezgin de, 1832 yılında geldiği İzmir izlenimlerini, 1856 yılında yayımlanan "Summer Cruise in the Mediterranean" adlı kitabında şöyle aktarır :
"İzmir sosyetesinin, gördüğüm bütün diğer kentlerde rastladıklarımdan çok daha üstün yönleri vardır. Varlıklı tacir ailelerinden oluşan ve Türk toplumundan tamamen ayrılmış olarak kentin belirli bir kesiminde yaşayan bu grup, yalnızca kendi konsoloslarına karşı birtakım sorumluluklar taşır. Bu konumlarıyla, kentte kendilerinden üst düzeyde herhangi bir asaletin yer almadığı, aksine, yalnız alt düzeyde bağımlı kişilerin bulunduğu bu topluluk, Amerika'da bile rastlanmayan içten bir eşitlik ilkesi içinde yaşamını sürdürmektedir. Bu grupta çeşitli Batı ülkelerinden buraya gelmiş olanlar yer alır ve Avrupa'nın belli başlı dilleri, bunların hepsince konuşulur. Konukseverlik, günün güç koşullarını değil, geçmişin altın dönemini anımsatan düzeydedir. Çeşitli dillerin ve duyguların serbestçe karışımının sonucu, aralarında belirli bir duygu ve davranış özgürlüğü ve karşılıklı bilinçlenme nedeniyle, ticaret mesleğini uygulayan insanlarda pek rastlanmayan özgür ve neşeli bir yaşam biçimi bu insanların ortak özelliğidir..."



   Aşırı konukseverliklerine ve kendi aralarındaki, dıştan da olsa, uyumlu görünen dostluklarına karşın, Levantenlerin, yerli halkla olan ilişkileri hayli sınırlı kalmaktaydı. Türklerle, daha çok resmi temaslar düzeyinde bir araya gelmekte ; Rum, Ermeni ve Musevilere ise tepeden, küçümseyerek bakmaktaydılar..
   Ama, İzmir'de yerleşik yabancıların, çoğu zaman kökenlerini unutacak derecede karışıp adeta tek bir ırk haline geldikleri ve kelimenin tek anlamıyla Levantenleştikleri görülmüştür..
   İzmir'de yabancı kökenlilerin birbirine ne derece karıştıklarını ve bu nedenle gerçek milliyetlerinin saptanmasının güçlüğünü anlayabilmek için Van Lennep ailesinin durumunu dikkate almak yeterlidir. 19. yüzyıl ortalarında bu ailenin bireylerinden biri, Richard J. Van Lennep, İzmir'de Hollanda Konsolosu iken, bir diğeri,Charles David Van Lennep, aynı kentte İsveç ve Norveç Konsolosudur. Aynı aileden Henry John Van Lennep ise, Amerika'da din eğitimi görmüş ve Amerikalı olmuştur...




   İzmir'de yaşayan çeşitli toplumların, bazı yönlerden birbirlerinden ayrılmalarına karşın, uzun süre bir arada yaşama ve biraz da karma evlilikleri sonucu, birçok yönden de ortak birtakım alışkanlık ve adetler elde ettikleri anlatılmaktadır.
   19.yüzyıl ortalarında kente gelmiş olan gezgin Fisher Howe'un ABD Konsolosuna yaptığı ziyaret sırasında gördüğü ikram biçimi buna bir örnektir :
"Konsolos Mr. Offley, bizi kabul etti ve evine götürdü. İçeri girdikten az sonra, yerel adetlere uygun olarak, Türk kahvesiyle şekerleme getirildi. Daha sonra da hizmetçi kız, küçük gümüş kaseler içinde iki çeşit reçelle, kaşıkları ve içi su dolu bardakları bir tepsi içinde getirdi. Adet, bir kaşık dolusu reçelin kaselerin birinden alınması ve arkasından bir yudum su içilmesi biçimindeydi. Daha sonra yine kahveler ikram edildi.."

  

   Paul Eudel adlı bir Fransız gezgin, 19. yüzyılın ikinci yarısının ortalarında, Kramer ailesine yaptığı bir ziyarette, yemeklerin, normal ordövr tabaklarının ardından mayonezli bir balık fileto, zeytinyağlı enginar, kremalı bir pasta ve çekirdeksiz üzüm ile fırınlanmış incir tatlısından ve bunlarla birlikte ikram edilen Kıbrıs şarabından oluştuğunu belirtir..

   Moltke'nin, "Ermeni, vaftiz edilmiş bir Türktür !.." tanımlamasını doğrularcasına ; Ermeni ailelerin bir kısmında yemek biçimi Türklerinkiyle tıpatıp aynıdır. Aslında pek çok adet ve davranışları Türklerinkinden farklı değildir..

   İzmir'de, yemek davetlerinde görülen bolluğun ve çeşitliliğin kentte yaşayan Levanten toplumu için de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki, Türk evlerine yapılan yemek ziyaretlerinde yabancı gezginlerin şaşkınlıkla tanık oldukları bir geleneğe, yani bir grup yemeğin tatlısına kadar bitirildikten sonra ikinci bir yemek faslına başlanmasına benzer bir adetin Levantenler tarafından da uygulandığını görüyoruz. Bir gezi notunda, kentte İngiltere Konsolosunun verdiği bir yemek davetinden söz edilirken, ilk yemeğin tamamlanmasından sonra, konukların topluca başka bir odaya geçtikleri ve burada birincisine benzer başka bir sofrayla karşılaştıkları anlatılmıştır..




RAUF BEYRU'nun , "19.Yüzyılda İzmir'de Yaşam" adlı kitabından derlenmiştir..
      

     

1 yorum:

  1. elinize emeğinize sağlık.. şans eseri karşılaştığım blogunuzdan müthiş keyf aldım.. izmir bucada oturan ve levantenler hakkında fazlaca meraklı biri olarak özellikle bu yabancıların gözünden levantenleri anlatan yazınızda tarihte bir yolculuğa cıktım..yazdıklarınızın takıpcısı olacağım.. sevgiler..

    YanıtlaSil