14 Nisan 2015 Salı

BİR DÜŞ MÜYDÜ O İZMİR !..

1938 İzmir doğumlu değerli sanatçı Dinçer Sümer'in okumaya doyamadığım kitabından birkaç bölümü paylaşmak istedim sizlerle... Bakalım sizin de burnunuzun direği sızlayacak mı ?!..




(...) Teneke doldu taştı tulumbanın suyuyla. Annem, bir güzel suladı taşlığı. Küçük avlumuz serinledi biraz daha, çiçeklerimizin kokusu daha duyulur oldu. Ortancalar daha bir pembe-beyaza, karanfiller daha kırmızıya, fesleğenler daha yeşile boyandı. Limon ağacının dalında iki serçe sekişti. Güneş, kocaman bir şeftali gibi, damların üstünden inip gitmekteydi (...)
Babam içeri geçmiş, annem hasırı yayıp da şilteleri yerleştirinceye kadar, trenci giysilerini çıkarmış, geldi. Pijamasının altını giymiş, üstüne atlet fanila. Ayağına takunyalarını geçirirken,
- Osman'ım, yapış tulumbanın koluna da bir serinlesin hele şu yorgun baban !, dedi.
Yapıştım tulumbanın koluna, asıldım, güldür güldür su boşandı. Babam, ayaklarını, ellerini, kollarını, boynunu, yüzünü bir güzel yıkadı.
- Ooohh ! diye sıvazladı saçlarıyla ensesini.  Hay yaşayasın benim koçum !
Annem havlu tuttu babama. Babam da havluyu alırken, annemi yanağından öptü. Annem tatlı tatlı güldü babama. Ben de güldüm kendi kendime, kalbimden. Bu akşamüstü her şey pek hoştu küçük avlumuzda. Limon ağacındaki serçeler kadar sevinçliydim.
- Hanım, ne yiyeceğiz bu akşam ?
- Kuruköfte yaptım, cacık, üç beş de biber patlıcan közledim..
- Nazife be, ne lokum-şeker kadınsın ! Diyorum ki..
Annem, lafın arkasından ne geleceğini biliyordu :
- İyi iyi, tamam, yolla Osman' ! dedi.
"Haydi fırla !" der gibi göz kırpınca babam, hemen seyirttim. Seslendi ardımdan :
- Osman, para al cebimden !
- Tamam baba, biliyorum..
Beş lira aldım babamın cebinden. Emin Amcanın dükkanına koştum. Üç ev ötemizde, köşebaşındaydı.
- Dimitrakopulos şarabı, dedim. En küçük şişe olacak, ama buz gibi soğuk olsun !
420 kuruş geri verdi Emin Amca.
- Sıkı tut avcunda parayı, düşüreyim deme ! Boş şişeyi getirdiğinde, 15 kuruş daha vereceğim.
(...) Yaşasın ! Cümbüş de çalar bu gece babam. "Gözlerinden içti gönlüm neşeyi" şarkısını da söyler. Annem de katılır babamın şarkısına usuldan. Ben de sırt üstü yatarım hasırın üstüne, yıldızlara bakarım .....

.....

        

Konak'tan vapura binip, lokma tatlısı yemeye gelmiştik Karşıyaka'ya. Denizin kıyısındaki masada oturuyoruz. Ortalık bir şenlik, şamata ki, sormayın gitsin, sanırsınız bayram (...)
Bol şuruplu tatlılarımızı yedik, çay içtik, sonra kalkıp iskeleye doğru yürüdük. Kıyı boyunca güzel dükkanların, pastanelerin, lokantaların önünden geçtik. Karşıyaka'nın insanları, daha güzel giyimli, pabuçları gıcır gıcır boyalı ve galiba bizden daha uzun boyluydular. Hepsinin renk renk naylon gömlekleri, kollarında altın saatleri vardı. Atlı tramvaylar, faytonlar geçti yanımızdan tıkır mıkır. otomobillerin içinde süslü teyzeler gördüm (..)

....




- Osman ! Hey Osman !
Bilal, evlerinin taş merdivenine oturmuş, el ediyor bana. Gittim.
- On dokuz numarayı da buldum. Ah, bir de yedi numarayı bulsam ! Yedi numarada Altaylı Bayram'ın resmi varmış.
"Golden" sakızlarının içinden çıkan ünlü futbolcuların resimlerini sıralayıp yaymış eşiğin üstüne. Otuz resim tamam olunca, bisiklet kazanacak Bilal.
- Bak, bu Beşiktaşlı Şükrü.. Bu da Fenerbahçe kalecisi Cihat.. Bu, Altınordulu Arap Sait..
Hepsini tanıyor, isimlerini ezbere biliyor Bilal. Bazılarını da küçük fotoğrafların arkasındaki yazılardan okuyor.
Bilal ikiye geçti. Ben bu yıl gideceğim okula.
- Ah, bir bulsam yedi numarayı ! "Rale" markaymış bisiklet, iki tekerlekli. Bak, burada yazıyor !
Okuyor sakızın kağıdından :
- Birden otuza kadar numaralı futbolcu resimlerini tamamlayanlar, "Rale" marka bisiklet armağanımızı kazanırlar !
Para isteyeceğim annemden. Emin bakkaldan sakız alacağım, eğer sakızdan yedi numaralı resim çıkarsa Bilal'e vereceğim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder